Lymyra Antik Kenti

Lymyra Antik Kenti

Lymyra Antik Kenti

Limyra antik kenti bir dönem Lykia medeniyetinin başkentliğini yapmıştır.

Limyra, Antalya il sınırları Finike ilçesi yakınlarında bulunan bir antik kenttir. Bazı kaynaklarda Turunçova olarak yer alır.

Limyra (Zemuri, Turunçova, Zengeder) Finike’nin 9 km kuzey doğusunda bulunan antik Likya şehirlerinden biri Limyra’dır. Turunçova – Kumluca arasındaki Torunlar’da bulunan antik kent, 1216 m yüksetlikteki bir tepenin eteğinde kurulmuş olup yol üzerindedir. Limyra antik kenti bir dönem Lykia medeniyetinin başkentliğini yapmıştır. Likya medeniyetinin doğudaki başkenti Likya iken batıdaki başkenti ise Xanthos’dur.

Limyra, Finike’nin 4 km. kuzey-doğusundaki Toçak Dağı’nın güney eteğindeki ovada kurulmuş bir liman kentiydi. Günümüzde bu liman bereketli bir ovaya dönüşmüştür. Limyra antik kenti de denizden 5 km. içeride kalmıştır. Strabon Coğrafya’sında kentin yerini şöyle tarif eder:

“…denizden yirmi stadia yukarda, yüksek bir tepe üzerinde olan Myra’ya gelinir. Sonra Limyros (Alakır Çayı)nehrinin ağzına ve sonra içeriye doğru yaya olarak yirmi stadia giderek küçük bir kasaba olan Limyra’ya ulaşılır…”

Plinius ise “Limyra, içine Arykandos’un (Aykırı Çay) döküldüğü nehrin olduğu şehir..” diye yer belirtmektedir.

Konum itibariyle, antik çağdan günümüze kadar gelen süreçte Limyra her zaman bereketli toprakları ile önemli bir yerleşim alanı olmuştur. Limyra’nın varlığı M.Ö. V.Yüzyıldan beri bilinmektedir. Kentin tarihini ise kitabelerinden öğrenmekteyiz. M.Ö. IV.Yüzyılda Limyra’lıların basmış olduğu bir sikkede Lydia’lı Perikles’in adı geçmektedir. Yerel bir kral olan Perikles, o dönemde daha çok dini karakteri ağır basan bir birlik kurmaya çalışmış ve kentin çevresine egemen olarak başkenti Limyra yapmıştır. Perslere bağlı bir satrap olan Perikles aynı zamanda Lykia’nın sönmeyen ateşini de bu kentte yakmıştır.

Büyük İskender’in bölgedeki Pers hakimiyetine son vermesinden sonra onun atadığı vali Nearkhos tarafından yönetilmiştir. İskender’in ölümünden sonra önce Antigonos’un, M.Ö.310’da Ptolemaiosların, sonra da M.Ö. 301’de Lysimakhos’un yönetimine geçmiştir . M.Ö.197’de Suriye krallığına bağlanan kent Magnesia savaşında III.Antiokhos’un yenilmesi üzerine yapılan Apameia antlaşmasıyla Rhodos Pereasına bağlanmıştır. Sonunda Romalılar M.Ö. 167’de Limyra’yı Rodoslulardan alarak kendi yönetimlerine bağlamışlardır.

Roma egemenliği sırasında Limyra sikke basmıştır. Roma İmparatoru Augustos’un torunu ve evlat edindiği Gaius Caesar, Ermenistan’da aldığı bir yaradan ağır derecede hastalanmış ve İmparatorun talimatı üzerine deniz yoluyla Roma’ya dönerken almış olduğu bu yaradan ötürü 21 Şubat 4’de Limyra’da ölmüştür. Cesedi Roma’ya götürülmüş ve Augustus’un Mausoleion’una konulmuştur. Limyra ise, onun anısına deniz kıyısında içi boş bir mezar (Knotaphion) yapmıştır.

M.S. I.- II.Yüzyıllar Limyra’nın en parlak dönemi olmuştur. 1982’de yapılan kazıda bulunan bir yazıttan Roma senatosunun Limyra’ya metropolis (Metropolis tou Lykion ethnous) unvanını verdiğini öğreniyoruz. Yine aynı kazıda bulunan bir sütunun üzerindeki başka bir yazıtta da bu unvanın İmparator Commodus (180-192) zamanında da devam ettiğini anlıyoruz. Hıristiyanlığın ilk yayıldığı yıllarda Limyra Aziz Paulus’un ziyaret ettiği kentlerden biridir. Bizans döneminde ise kent bir piskoposluk merkezidir. IV.Yüzyıl. ile IX.Yüzyıl arasındaki bu merkezliğini, burada mezarları olan 6 piskoposun ölüm tarihleri yazılı mezarlarından anlamaktayız. (Diatimos (375), Lupicinus (381), Stephanos (451), Theodoros (553) , Leon (787) ve Nikephoros (879). Kent IX.yy.da Arap akınlarından etkilenmiş, buna depremler ve diğer doğal felaketler de eklenince şehir terk edilmiştir.

M.S. 141 yılı depreminde kent bütünüyle yıkılmıştır. Rhodiapolisli (Sarıcasu) zengin Opramoas, kentin yeniden imarına çalışmıştır. Tiyatro ile bunun hemen güneyindeki surlar onarılmıştır.

Kentin baş tanrısı Zeus Olympia’dır. Her sene onun şerefine spor festivallerin düzenlendiğini kentteki yazıtlardan öğrenmekteyiz. Zeus’un yıldırımı Limyra sikkelerinde işlenmiştir. Ayrıca kaynaktan su içen hörgüçlü boğalar ve köpekler de resmedilmiştir.

Kent kehanetleriyle de devrinde ünlüdür. Plinius, Limyra’da balık aracılığı ile işaretlerin verildiği bir kehanet çeşmesinden bahseder. Balıklar kendilerine atılan yiyecekleri yerlerse bu iyi bir kehanettir, şayet kuyrukları ile uzağa fırlatırlarsa bu da kötü bir kehanettir. Kentin İmparatorluk dönemi sikkelerinin üzerindeki “kehanet” sözcüğü bu geleneği doğrulamaktadır. 1838’de Charles Fellows buraya ilk gelen araştırmacıdır. Limyra’nın kalıntılarını bu ziyaretinde tesadüfen görmüş, bunu üzerine araştırma yapmak için iki yıl sonra tekrar gelmiştir. Daha sonra 1842’de Julius August Schönborn buraya gelmiş onun en çok ilgisini nekropoldeki yazıtlar çekmiştir. Onun ardından İngiliz Spratte ve Forbes, Limyros çayından yukarıya doğru ilerleyerek kalıntılarla karşılaşmışlardır. Spratt ve Forbes’den sonra uzun bir süre Limyra ile ilgilenilmemiştir.